bir yol vardı.
çukurlar saklayan.
güneşe benzemeyen bir şeydi uzaklarda kıpraşan.
görülemez dedik
gitmeyeceğiz dediler.
oturduk.
güzel oturuyorduk oturunca
hayatın kıyısına
bir kapı vardı
bir çıkış yoktu
koşmadık koşmazdık.
gitmemiz beklenmiyordu
kaldık.
sesler geldi
ağır titrek
gitmemizi fısıldayan
kulak yaslayanlar oluyordu
uyarıyorduk.
sohbetler açıldı
mecazlardan.
gerçek orada bulunmaz dedik.
mecazları saklayın
dolu dolu günlerinizde
hiçlikleriniz olacaktır
onların içine atın dedik.
tamamdır dediler
bir saat vardı
iki damak çıt çıtı gibi
hayırlı hayırlı konuşan
onu dinlemeyin dedik
dinleyip sizi dondurmasına izin vermeyin.
başlarla onaylandık.
korkmayın dedik.
gece geçecek birazdan
burası sondan önceki durak.
korkmadılar korkmadık.
gece aslında gece değildi
gölgesi ile kandırıyordu bizi
bu ilk sahtelik değil
gece bundan daha karanlıktır dedik
bundan korkmayın
ama geceden korkan olacaktır.
olacaksa olacak dediler.
gözler gecenin gölgesindeydi
gölge kipriklerin iz düşümünde
yanaklarınıza bakmayın
şaşı kalırsınız
ve asıl geceyi tanıyamazsınız dedik
tamamdır dediler.
bir soba çocuk gibi açtı
içlerinden biri ağzını açtı
dur demeye derman bulamadan
saçlarını tutuşturan ateş değildi
o sobanın ağzındaki boşluktu.
bir daha aç dudaklardan uzak durmalısınız dedik
anladık dediler.
anlayışla karşıladık.
karınlardan gurultular geliyordu
bu tıkanan çığlıkların ayak sesleri dedik.
ellerinizi yumruk yapın ve bastırın.
sonra herkes ortak bir ninnide buluşsun.
tamamdır dediler.
ninninin nakaratında yakaladılar birbirlerini
gece gölgesini pencereye dayamaya devam ediyordu.
bir kapı vardı bir çıkış yoktu.
eşikten bir solgun rüzgar.
paçasından yakaladı birini
tutun diye bağırdık
kapıdan geçilmez kapıya bir kilit daha asılır.
ikinci heceye gelmeden
tuttular
yaman çocuklardı.
saat yine aynıydı
yaramaz bir çocuk gibi
önce sağ sonra sol omzunu ikişer ikişer
ve çıt çıt olumsuzluyordu.
bulutlar gelip durdular
burda durmamaları gerekliydi
gereksiz yere durulan bir yerdir dünya
dedik.
mantıklı dediler ve onayladılar.
bulutlar aslında uzaktaydı önce
ve bulut oldukları anlaşılmıyordu
ve yaklaşmışlardı
biz de yaklaştık.
içlerinden biri bir hikayeye başladı
sihirli buluttu adı
ismi tanıdık bir yerden geliyor
dedik.
siz sonunu bekleyin dedi.
eninde sonunda beklemek zorundayız dedik.
küçük bir damla annesini arıyormuş dedi
bir bulutun sırtında
ve anlattıkça anlattı
ve hikaye bitti
meğer annesi daha büyük bir damlaymış
ve küçük damlayı saklıyormuş.
hepimiz birbirimize baktık.
ne yapmamız lazım diye düşündük.
başlarımız öne eğmemiz istendi.
eğildik.
saate dikkatlice bakın nasıl kandırdık dedi
hakkaten haklısın dedik.
sonra herkes bir hikayeye başladı.
zaman kendinden geçiyordu
sonra birbirimizi sevdik.
hikayeler anlaşılmazdı
hayatlar gibi armağanlı sonları vardı.
bu yüzden sevdik.
sevmeyelim dedik
birazdan
gece gelecek ve ne olacağını söyleyecek.
olsun dediler sevelim
ve sevince
yaşamak kabuslardan kurtulup
düşlere dönecek dediler.
buna anca çocuklar inanır dedik.
sonra birbirimize baktık
hepimiz çocuktuk!
sonra saat anladı bizim de çocuk olduğumuzu
kesti çıt çıt onaylamaz sesini.
büyütmek istiyordu bizim sevinçlerimizi.
sarkacı sanki bir hipnozcunun cep saati gibi hızlı
gözlerimizi alıyordu gecenin gölgesinin koynundan.
sanırım uykumuz geldi dedik.
sevince uyumak istiyor insan dediler.
iyi de dedik insanın uzakta olursa sevdiği uyumak ve
görmek ister.
hayır dediler.
uyumak ve uyuduğunda da sevdiğini görebilmek ister
görürse işte o zaman, zaman vardır biraz.
yoksa yok mudur dedik.
vardır ama zaman da parçalanmıştır dediler
onun bile birleşmesi gerek.
saate baktık
ve hepimiz duygulandık.
böyle şeyler söylemeyin dedik.
biz daha küçüğüz
ve birazdan gece gölgesine ıslıkla geri çekip
siyah örtüsüyle kaplayacak göğsümüzü
aralarından biri fırladı.
korkaksınız
hepiniz korkaksınız dedi.
hayal gücü gelişmemiş insan korkmazmış dedik.
otur ve geceyi hayal et.
oturdu ve geceyi hayal etti.
üstüne 3 battaniye serdik
titreme artık
bizim kadar kork yeter
fazla değil dedik.
biraz daha korkmak istiyorum dedi.
peki dedik.
merdivenin kenarından bir kaç giderayak
ağır ağır ilerliyordu
alaycı alaycı konuşuyordu bazıları
-bizi takip edin çıkışı biliyoruz
kapı arayana kapıyı veriyor anahtarı vermiyoruz.-
ayaklarımızı kaldırdık ve yere basmaktan çekindik.
yürüdükçe yürüdüler
biz onların hareketsiz hareketlerini bekledik.
ve
takip ettik
ve bir çıkışa geldiler
baktık ki çıkış bir göz çevresi kadar
çıkamayağımız kadar dar
birbirimize baktık
ve nasıl birbirimizi
bir çıkmaza sürüklediğimizin farkına vardık.
gidenler gittikçe küçülüyordu
ve biz kaldıkça büyüyor taşıyorduk
aranızda bir şair varsa bir şiir ile uğurlasın dendi
birbirimize baktık
şair olduğumuzu bağıramadık.
onlar gittiler o küçük oyuktan.
kalmak dedik
gidememekten alınamamış ders dedik
ve kaldık orada.
gece yaklaşıyordu
gecenin yaklaştığını
gölgesinin incelmesinden anlıyorduk
ve en iyi yaptığımız şeyi yaptık.
bekledik.
derken tangır tungur bir ses
içimizde bir yerlere saklanmaklı bir heves
gece bu kadar sesli gelmez dedik.
gece bu kadar bu kadar belli etmez
derken sobanın boruları
şangır şungur aşağı
hanginiz şair diye sordu gelir gelmez
kelimelerle zincirlenmiş bir uçurtma önümüzde
ben şairim diyemeyen hiç birimiz
susup baktık önümüze.
aranızda olmalı bir şair
biri düşündü bir şiiri
ve geldim
sonra kopardı kelime zincirini döküldü harfler yere
alın dedi alın
şiir geldi şairin aklına
ama sayfanın üzerine dizilmedi
birileri bu işi yapsın  dedi.
biz dedik şair değiliz.
arada hüzünlü şeyler düşünür bizi adına şiir deriz
şiiri kandırmak olmadı hiç niyetimiz.
işte,
işte dedi
başlangıcı bu bir şiirin
kafiye oturdu bakın bakın
baktık duvarda dizeler belirdi.
bu şiir değildir dedik.
bu şiir
bu benim dedi.
biz dedik bir şiiri hiç bu kadar yakından tanımadık
hayal ettiğimiz şiir hep farklıydı
şiir dedi, şiir
ve biraz sustu.
sonra tekrar başladı

umudun kanatları şiirle süzülür
kalbin küfü şiir ile kazınır
şiirle yazılır düşmeyen dudaktan
kelimeler konuşur biri konuşur gibi uzaktan

ayaklar altına düşse de şiir elinden tutup kaldırmalı şair
ve sanki hiç susmayacak gibi devam etti

kırgın ırmakların sert sularına
avuçlarınızı uzatıp ferahlık isteyen sizdiniz
gündüz ışığın sizi yok ettiği anda
geceyi bekleyip şiir dileyen sizdiniz.

sanki siz kendiniz düşmediniz buraya
cesaret aradınız toplanıp bir araya
geceden ürküp geceyi ürkütmekten korkup
sevdiniz de onu söylemekten korkup.

ve sustu.
şiiri özlemiştik dedik.
ve ona sarıldık.
o da bize sarıldı .
bu bana zincirlenmiş kelimelerdir beni özgür kılan
sizi özgür kılan da işte o çok korktuğunuz gecedir dedi.
bakın duruyor orada ve bir şey yapmadı size
baktık ve titredik
gece oradaydı
şairce bir hisle
büyük bir şekeri
yutma noktasına gelinen an gibi.
dizeler kaçmaya çalışırken bilinçten
yani şekeri tekrar yuvarlayıp yanaklarımızdaki boşluğa
oturup yazdık.
gece korktuğumuz kadar bizi diriltmişti
açıldı tüm duyularımız
döndük ve şiire teşekkür etmek istedik
gitmişti şiir
hayır
sayfada bize gülüyordu.
ve döndük birbirimize
geceden korkun dedik.
ama bu gece değil gecenin gölgesi.
asıl gece gelecek ondan daha fazla korkun.
tamamdır dediler.
ve güneş kapının kilitlerini eritti
üçer beşer çıktık dışarı.
o görülmez aydınlıkta
kimin nereye gittiğini göremedik.
ve birer birer kaybolduk.
nereye gittiğinizi unutmayın dedik son anda
geceye dediler
geceye dedik…

md